Gerçek: Bugün En Çok Özlediğimiz…

81
Gerçek: Bugün En Çok Özlediğimiz...

Hikmet Temel Akarsu
İstanbul, 25 Eylül 2019

Parisli Bir Burjuvanın Pazar Gezintileri

Guy de Maupassant
Çeviren: Gülşah Ercenk
1984 Yayınevi – 88 Sayfa

 

Gerçek; bugün en çok özlediğimiz… Arayıp da bulamadığımız… Postmodern çağ edebiyatının tüm dünyaya saçtığı büyük ve keşfedilemez yalanlar öylesine derin yaralar bıraktı ki bugün neyin edebiyat olduğu neyinse olmadığını iddia etmek için sayısız ecinni ile çarpışmak gerekiyor. Yazar ajanları ile, endüstriyel yayıncılarla, piyasacı yazarlarla, sahte eleştirmenlerle, imaj-maker’larla ve çokça zaman siyasi manipülasyonlarla yürütülen bu edebiyat devrinde 19. Yüzyıl empresyonizmi en çok özlediğimiz.

Sarih gerçeklik olarak gördüğünüz illuzyonları ve yapıntı edebiyatı ve hatta sanatı ben kabullenemiyorum

Denebilir ki; “Hayır dostum! Empresyon da neymiş bu çağda? Her şey yeterince görünür değil mi? Bugün anlatımcılığın lüzumu nedir?!” Ben de derim ki o sizin sarih gerçeklik olarak gördüğünüz illuzyonları ve yapıntı edebiyatı ve hatta sanatı ben kabullenemiyorum çünkü her şeyiyle sahte, ticari ve suiniyetli olduğunu biliyorum; bana lütfen eski güzelliklerimi geri getirin, ölüsüne bile razıyım; çünkü ben yazar olmaya onlarla karar verdim, onlar çekti beni elimden bu büyülü deryaya; Taşralı Bir Büyük Adam Paris’te, İki Şair, Bir Yaratıcının Çektikleri, yani Balzac’ın Sönmüş Hayalleri ruhumda ilk iz bırakanlardı. Sonrası Flaubert, Zola, Victor Hugo, Maupassant ve diğerleri…

Şimdi onlar nerede; biz neredeyiz? Bankalardan çıkan dev bütçeli reklam kampanyalarının hormonlu edebiyatına hücum eden yüz binlik güruhlar nerede ben neredeyim?! Aşka köpeklik, memleket sevgisine gerilik, nezakete budalalık diyen yeni çağ yazarları best-seller basamaklarının zirvelerine tırmanadursun; bugünlerde çıkan ve hakkında tek kelime edilmeyen “Parisli Bir Burjuvanın Pazar Gezintileri” kitabında Guy de Maupassant kahramanı Monsieur Patissot’a şöyle dedirtiyor: “Fransız nezaketi bir vatanperverlik biçimidir.”

Buyurunuz kıyaslayınız; Fransa nerede biz neredeyiz?!

Bize bu sitemleri yaptıran kitap aslında iddialı bir yapıt değil. Ne Fransız edebiyatının başyapıtlarından ne de ünlü Fransız yazar Maupassant’ın şaheseri. Kitap annesinin yakın arkadaşı Flaubert’in büyük emeklerle yetiştirdiği ve Fransız edebiyatına takdim ettiği Guy de Maupassant’ın başarı kazanan ilk öyküsü “Boule de Suif”in ardından Le Gaulois gazetesine yazdığı on makaleden oluşuyor. Bu on makale gazetede tefrika edildikten çok sonraları Maupassant öldükten sonra kitaplaştırılıyor. Maupassant’ın ilk dönem, naif ve sade edebiyatını yansıttıkları için önem taşıyorlar.

Kitap bağımsız yayınevlerinin saygın bir tanesi ollan 1984’ten Gülşah Ercenk çevirisi ile çıkmış. Nitelikli bir edisyonla basılmış. Tek bir harf hatası ya da tümce bozukluğu bulmak kabil değil. 140 yıl öncesinin makale olarak kaleme alınmış fakat derinlemesine bakıldığında öykü formatı taşıdığı söylenebilecek bu minnacık kitabı bugün neden basılıyor, yayınlanıyor, okunuyor, hakkında yazı kaleme alınıyor? Çünkü kitap edebiyatın unutturulmaya çalışılan değerlerini en yalın haliyle içeriyor. Paris’teki dönem yaşantısını, burjuva sınıfının güncel kaygılarını, Paris ruhunu ve dönemin derinlik içeren sosyal-siyasal tartışmaları hissettirmeden dokusuna yedirmiş olarak barındırıyor.

Sanatı, sanatçıları, yazar ve entelektüelleri ile yaşadığı anekdotal öykümsüler

Esprili, usta bir söylem, ruhu sıkılan, devlet hizmetine girmiş bir Parisli orta burjuva ve onun dönem sanatı, sanatçıları, yazar ve entelektüelleri ile yaşadığı anekdotal öykümsüler. Her şey zarif, altı çizilmemiş, sakin, sade ve estetik. Ustalıklı ve kendinde. Taşkınlıktan uzak ve edebi sanatlarla hemhal bir şekilde veriliyor. Paris’i iyi bilenlerin çok daha derin lezzet alacağı öykülerde Folies Bergere’e de yolunuz düşüyor Sevres Babylone’a da, Gare Saint Lazare’a da Meudon’a da.

Kitabın en zevkli öyküleri de sonlara sıkışmış. Dönemin siyasal tartışmalarını, cumhuriyetçi ve entelektüellerin atışmalarını, nihilist ve anarşistlerin diyaloglarını hatta hatta feminist bir isyan dalgası başlatmak için bir araya gelen dönemin entelektüel kadınlarının kongresini abartıya kaçmayan, insanı gülümseten, bugün için fazlasıyla naif kaçan epizotlarla anlatıyor.

Böyle naif, zarif kitaplar çokça çıksın. Sevdiğimiz edebiyat geri dönsün…


>> beyaz aşk…

>> Türk Romanında Tarihselliğe Yaklaşım Türleri

>> Hikmet Temel Akarsu Romanında Kadın

>> Belgesel: Hikmet Temel Akarsu Romanında İstanbul ve Erkek Karakterler

Önceki İçerik2019 Türkiye Kitap Pazarı Raporu Açıklandı
Sonraki İçerikKarantina Sineması – 1: Yavuz Angınbaş

Cevapla

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz