“DELİ İBRAM DİVANI” HAKKINDA…

166
deli ibrahim divan

“DELİ İBRAM DİVANI” HAKKINDA…

Hikmet Temel Akarsu

 

Deli İbram Divanı
Ahmet Büke | Can Yayınları | 208s.

 

Ahmet Büke son dönemlerin gözde öykücüsü. Kitapları art arda baskılar yapıyor, ödüller alıyor ve çokça ilgi derliyor.  Can Yayınları’nın da sıra dışı bir ilgi ile söz konusu yazarını desteklediğini görmekteyiz.  İşin ilginç tarafı Can Yayınları’nın “destekleme programına” uygun düşecek, “kanon içi” malûm türden bir yazar değil Ahmet Büke. İşinde gücünde, İstanbul dağdağasının uzağında asude İzmir’de, her bir kişi ile başı hoş, adap, usül, erkan bilir, saygılı ve iyi yürekli bir insan. Bu özellikleri dolayısıyla da çok seviliyor. Önceki yıllarda birkaç öykü kitabını edinmiş, tamamını olmasa da öykülerin bir kısmını okumuştum. Öykülerin tamamını okuyamayışımın nedeni biraz yavan bulmuş olmamdı. Ama bir öykücü damarı olduğu ve istikbal vaat ettiği de aşikârdı.

Büke son olarak bir roman çıkardı: Deli İbram Divanı. Kitap öylesine bir patırtı ve gürültü ile çıktı ki mecburen gidip alıp okuduk. İlk başta da arka kapağı tabii ki… Arka kapakta “Öykücülüğümüzün büyük ismi Ahmet Büke”, “roman da da ne kadar mahir olduğunu gösteren Ahmet Büke”, “uzun yıllar akıllarda kalacak, konuşulacak eser”, “deniz edebiyatımızın klasikleri arasına girmeye aday.” gibi günümüz yayın piyasasında görmeye alışkın olduğumuz yüksekten atan ibareler vardı. Haliyle merak ettik: Artık alıştığımız, duymaktan gına getirten kaşar pazarlama ibareleri miydi bunlar yoksa gerçekten bir şaheserle mi karşı karşıyaydık? O yüzden dikkatle okuduk “Deli İbram Divanı”nı.

En son söyleyeceğim yargımı en başta söyleyeyim ve bu yükten kurtulayım:  Bu endüstriyel edebiyat cinlikleri, bu denli temiz, çalışkan, yetenekli ve iyi niyetli bir yazara keşke bulaştırılmasaydı! Çünkü eser “şaheser” filan değil. Doğrudan denizcilik edebiyatına ait olduğu bile söylenemez. Bir dalyanda tüfeklerle yunusların katledilme tekniklerini saymazsak tabii. Ama araya “parça koyma” kabilinden “çalışılmış” denizcilik pasajları girilmiş. Kitap roman sanatına dair ustalıklar değil, acemilikler içeriyor. Dağınık olay örgüsü, olay örgüsünün liyezon yapamayışı,  yetmiş sene öncesinde adım başı işlenen cinayetler, mahalle ortasında jandarma komutanına yumruk atabilen bıçkın kahramanlar, neden gelip romana girdiği anlaşılamayan bin bir tuhaf ayrıntı, bir dönem romanı için ele alınmış platonun tıpkı bu nevi “mühendis yazarların” piri Orhan Pamuk romanları gibi ansiklopedik bilgi kokması vesaire, vesaire, vesaire…

“Roman”da Ahmet Büke’nin o güzelim dili, o içten edebiyatı bile o kadar amatörce duruyor  ki… Yazar yaşı ve hayat tecrübesinin çok ötesinde “edebiyat parçalıyor” ve tabiatıyla okurda sanki büyümüş de küçülmüş gibisinden tebessümler yaratıyor. İzmir ve yöresinin yerel ağzı, şive ve darbımesellerine ziyadesiyle hâkim yazarın o işlek dili, o özgün edebiyat yeteneği bu endaze sorunları ve tecrübesizlik arasında ziyan olup gidiyor.

Ahmet Büke çağının yazarı olsa çok daha iyi olacak sanki. Bir de kimi yayıncıların çok meraklı olduğu bu ucuz yaftalara ve pazarlama tekniklerine hayır demeyi bilebilse…

Dilerim hüsnüniyetle yaptığım bu eleştiriler, bu güzel edebiyat insanının kalbini ve şevkini kırmaz.

Önceki İçerikGİDEN ZAMAN
Sonraki İçerikSabah Yürüyüşü

Cevapla

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz