“LEONCE İLE LENA”

491
LEONCE İLE LENA

“LEONCE İLE LENA”

Hikmet Temel Akarsu

  • LEONCE İLE LENA / GEORG BÜCHNER
  • Çeviri & Alternatif Dramaturji: Yücel Erten
  • 1984 Yayınevi – 112 Sayfa

Georg Büchner 24 yıl sürebilen kısacık ömrüne, birisi yarım kalmış üç oyun sığdırabilmiş olsa da Alman tiyatrosunun temellerini atmış yazarlardan biri. Büchner’in Leonce ile Lena adlı ünlü klasik eseri, bir başka tiyatro ünlüsü Yücel Erten tarafından Türkçe’ye çevrilerek oldukça farklı bir formatta 1984 Yayınevi tarafından yayınlandı. Ortalama kitap okuru için tiyatro eseri okumak genelde en son plana atılan, zahmetli bir uğraşıdır. Ancak tiyatro, dikkatle okunduğunda diğer edebi formlar kadar varsıllaştırıcı ve etkileyici olabilen bir türdür. Kuşkusuz bunun için okurlukta erginleşme ve entelektüel çaba gerekir. İşte elimizdeki kitap; “Leonce ile Lena” bu erginlik ve entelektüel çaba yönünden ele alındığında, Büchner edebiyatının da ötesine taşan performanslar içeriyor. Georg Büchner 1813 Darmstad-Goddelau doğumlu Alman oyun yazarı, şair ve devrimcidir. Strasbourg’da tıp,  ülkesine döndüğünde ise Giesen’de felsefe ve tarih eğitimi aldı. Dönemin siyasal rüzgârları neticesinde devrimci fikirlere yönelen Büchner “Hessenli Köy Postacısı” adlı bir bildiri kaleme aldı. Taraftarlarından biri bu bildiriyi dağıtırken yakalandığı için ülke dışına kaçmak zorunda kaldı. Zürich Üniversitesi’nde doğa bilimleri doktorası yaptı ve karşılaştırmalı anatomi kürsüsünde dersler verdi. 1835’de Danton’un Ölümü, 1836’da Leonce ve Lena’yı ve 1837’de yarım kalmış şaheseri Woyzeck”i yazdı. Aynı yıl tifüsten hayatını kaybetti.

Dönemine göre son derecede avangard sayılabilecek siyasi fikirleri, yeni gelen çağın sorunlarına işaret etmekteydi. Kitaba oldukça edebi bir önsöz yazan Yücel Erten’den alıntılayarak kaydedelim: “Georg Büchner günümüzden iki yüz yedi yıl önce doğmuş ve sadece yirmi dört yıl yaşamış. Gençlikten ibaret o kısacık yaşamına sığdırdıkları, şaşkınlık ve hayranlık uyandırıcı: Bilim çevrelerinde saygı duyulan bir biyoloji ve anatomi uzmanı, toplumsal sorunların temelinde üretim ilişkilerinin olduğuna Marx’tan önce işaret etmiş bir analist, anlamsızlığa neşter atmış bir ateist, insan hakları derneği kurmuş bir aktivist, halkı dükalık düzenine karşı başkaldırmaya çağıran bildirdi yazmış bir devrimci ve ölümsüz üç oyunun yazarı…” (Erten- Leonce ile Lena – Sf. 5)

1984 Yayınevi tarafından yayınlanan “Leonce ile Lena” kitabında ismin hemen başına “Bir Oyun” ibaresini, altına da “Bir Bildiri” ve “Bir Dramaturgi” ibaresini koyarak bu kitapta ne yapmaya çalıştığını kapaktan vermeye çalışıyor Yücel Erten. Kuvvetli bir sunuş yazısının ardından Leonce ile Lena’nın çevirisini okuyoruz. Daha sonra Büchner’in başının belaya girmesine ve ülkeden ayrılmasına neden olan o ünlü bildiriyi: “Hessenli Köy Postacısı”nı okuyoruz. Ünlü çevirmen ve dramaturg, bu ironik, satirik ve ziyadesiyle istiareye dayalı oyunun Türkçe dramaturjisinde “Hessenli Köy Postacısı” başlıklı bildirideki sorunsallar kullanıldığında, özne ülkeyi ve dönemin şartlarını bilmeyen tiyatro izleyicisi için çok daha güçlü ve anlamlı bir oyun ortaya çıkabileceğini düşünerek bir performansa girişiyor ve “Hessenli Köy Postacısı”ndan pastiş yaptığı pasajlarla oyunu yeniden dramatize ediyor. Ortaya çıkan yeni dramaturjiye de: “Barakalar ve Saraylar” adını vererek kitabın sonuna oyunun yeni halini ekliyor.

Burada yapılan dramaturgluktan öte bir şeydir. Yücel Erten, Leonce ile Lena adlı klasik eseri, yazarının siyasal yazılardaki argumanlarla donatarak yepyeni ve yabancı okur için anlaşılır olabilecek bir oyun elde ediyor. Sanat ve edebiyattaki teamül ve telakkileri iyi bilen Yücel Erten ortaya çıkan bu yeni oyuna Leonce ile Lena demekten geri duruyor ve başka bir isim veriyor: “Barakalar ve Saraylar”.

Böylesi bir teatral performans, bir manada “edebi enstelasyon” olarak değerlendirilebilir. Etik midir, değil midir tartışması ise gereksizdir. Çünkü tiyatro sanatı ile ilgili olan herkes bilir ki her sahneleme, yönetmenin yeni bir yorumu, eseri yeniden oluşturması, yeni bir çehre ile sunmasıdır zaten.

Bunca özen ve sanatsal gayrete neden olan Leonce ile Lena ne anlatmaktadır? Popo Ülkesi’nin kralı Peter işe yaramaz, tembel, doğduğuna üşenmiş ve aylaklığın felsefesini yapmakta mahir oğlu prens Leonce’yi evlendirerek tahtı ona devretmek istemektedir. Gelin adayı Pipi Ülkesi’nin prensesi Lena bu iş için yola çıkmıştır bile. Fakat sorumsuz Prens Leonce işbilir ve kurnaz uşağı Valerio ile saraydan kaçar. Yolda karşılaştığı, dadısıyla birlikte seyahat etmekte olan bir kadına âşık olur. Aynı esnada Kral Peter evlilik merasimi için onları beklemektedir. Oysa Prens Leonce’nin yeni aşkı Lena, Kralın beklemekte olduğu gelin adayından başkası değildir.

Kuşkusuz bu kısacık özet eserin varsıllığını ve kudretini betimlemekte yetersizdir. Eserin gücü, içerdiği ironi, satir ve istiarelerden gelmektedir ki 24 yaşındaki Büchner’i tiyatro büyükleri arasına sokan da bu sanatları uygularken gösterdiği maharet ve dönemin siyasal koşullarında gösterdiği duruş, karşı çıkıştır. Hemen anlaşılacağı gibi Büchner’in satirleri, istiareleri ve eleştirileri dönemin dükalarına, derebeylerine, krallarına, sömürgenlerinedir. Fransız ihtilalinden, ütopyacı komünist düşünürler Babeuf ve Saint-Simon’dan etkilenen Büchner yazdığı oyunlarla ezilen sınıflara Fransızca bir karşı çıkışı cesurca ve fakat edebi sanatsallıkla vazedebilmektedir.

Bu duruşa Büchner’i taşıyan argümanları en iyi anlatan metin ise hiç kuşkusuz başını belaya sokan o ünlü bildiridir: “Hessenli Köy Postacısı”. Son derecede etkileyici ve ajitatif bir edebi dille kaleme alınmış bu bildirideki bazı pasajları çekip Leonce ile Lena’nın uygun yerlerine monte eden Yücel Erten dramaturjide sıkça karşılaşılmayacak ve her zaman hoş görülmeyecek bir cüret örneği göstermiş ve fakat eserin, yazıldığı dönemin dışında da etkin olabilmesinin yolunu bu sayede açabilmiştir.

Ortaya çıkan metin “Barakalar ve Saraylar” eserin aslı “Leonce ile Lena”dan daha mı güzel olmuştur? Edebiyatta istiareye büyük önem atfeden bendenize göre orijinal eser kuşkusuz daha evladır. Lakin bu formatın işlevselliği de açıktır.

Tüm bunları yapan Yücel Erten tecrübeli bir çevirmenden ziyade tiyatro sanatına adanmış bir kişilik olmanın verdiği cesaretle davranabilmiş; uzun yıllar Almanya’da tiyatro sanatına yaptığı katkıların ötesinde, Türkiye’de ortaya koyduğu, iz bırakan diğer edimlerinde de olduğu gibi zorlu bir işi başarmıştır. Bir dönem Devlet Tiyatroları’nda genel müdürlük de yapmış olan Yücel Erten’in, bu kurumda genel müdürler seçimle işbaşına gelsin diye görevinden istifa etmiş bir şahsiyet olduğunu da burada kaydedelim ve ilerlemiş yaşına rağmen bugün bu değerli yönetmeni İzmir Devlet Tiyatrosu’nun başına getiren zihniyeti takdir edelim.

( Cumhuriyet Kitap’ın 26 Ağustos tarihli nüshasında kısaltılarak yayınlandı.)

Önceki İçerikFerhan Şensoy vefat etti
Sonraki İçerikHaftanın Filmi: Yaşıyorlar

Cevapla

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz