Üç nokta yan yananın öncesi önemli, hatta belirleyici. Kimse bilmese de, kimse uygulamasa da, biz hepimiz rüyalarımızda göremesek de… 26 Nisan, “Dünya Telif Hakları Günü”ymüş.
2000 yılından beri kutlanagelen, ama bizim ülkemizde hemen hiç duyulmayan, umursanmayan bir gün. Telif hakkı diye bir şeyin olmadığı yerde gününün ne anlamı olabilir ki!
Şöyle bir tarihe bakarsak, bizim ülkemizde, “Telif hakkıyla ilgili ilk hukuk metni, 1850 tarihli “Encümen-i Daniş Nizamnamesi”ymiş. Buna göre, eserin incelenmesinden sonra, telif hakkı ödenmekteymiş. Daha sonra, 1857 tarihli Telif Nizamnamesi çıkmış…” Dünyada ise “Sınai Mülkiyetin Himayesine Mahsus Milletlerarası Birlik Oluşturulması Hakkında Paris Sözleşmesi” imzalanmış 1883 yılında 14 ülkenin katılımıyla.
Dünya Telif Hakları Organizasyonu (WIPO) ile Türkiye Telif Hakları Genel Müdürlüğü resmi anlamda telif haklarının korunması, ödenmesi ve düzenlenmesi konusunda çalışıyorlar.
Tipik örnek…
Fiili olarak 1981 yılından bu yana sanat/kültür alanında hizmet veren, çeken, yazan, yöneten, tartışan, düşünce üreten biriyim. Maaşlı çalıştığım yerler dışında, bir elin parmaklarının sayısını geçmeyecek kadardır alabildiğim telif ancak.
Kurumsallaşmış, bilinen televizyon kanalları, programlar, dergiler, yayınevleri, radyolar ile şimdilerde internet ile birlikte sayıları da artan sosyal medya mecraları da içlerinde… ödenseydi, alabildiğim telif ücretleriyle -yağlı, ballı kaymaklı değilse bile- huzur ve refah içinde yaşayabilirdim.
Küçük bir örnek…
Bir doğal ürünler fuarında, çok yıllar önce, sektörel bir dergi sahibi vardı benimle birlikte, ahşap topaç yapan biriyle tanışmıştık… Konuşma sonunda, bana bir topaç armağan etmişlerdi, çok sevdiğimi görünce. Dergi sahibi arkadaşım da, yazacağım yazıyı yayınlayacağına söz vermişti. Dergi yayımlandı, ama benim yazım yoktu içinde. Bu arada, hemen baştan belirteyim, içinde ne marka ne de üretici firma adı vardı yazının. Meğer arkadaşım o topaç yapanı aramış, ilan istemiş, alamayınca da yazıyı basmaktan kaçınmış. İlk kez o zaman duymuştum: “Ne ka ekmek, o ka köfte!”
Bir başka seferinde, yine bir sektörel dergi için ısmarlanan bir yazı yazmıştım. Bu kez telif ödenecekti, anlaşmıştık, sözle değil, yazılı hem de… Yayın yönetmeni yazıyı basmayacağını söyledi, çünkü herkesin yazabileceği bir yazıymış. Beğenmediğin neresiyse söyle düzelteyim dememe rağmen kabul ettiremedim. O yazıyı, o sektöre özel olduğu için başka bir mecraya verebilme imkânım da yoktu (internet sayfaları, sosyal medya hayal bile edilemezdi), bedelini ödemelerini istedim. Onu da ödemediler. Dergi sahibi, farklı bir zamanda, bir aradayken, içkinin de etkisiyle olabilir, telif ödemek istemedikleri için öyle bir yol seçtiklerini söylemişti.
Anımsadıklarım…
Bir kurumla anlaşmış, onlara “gizli kamera” programı çekecektim. Hatta adını da “şakamera” koymuştum. Sağ olsunlar, adını koymanın karşılığı telifi ödemişlerdi, Amerikalı patronlar. Birkaç gün sonra, benim dramacı olduğumu ileri sürüp sözleşmemizi feshettiler. Sonradan öğrendim ki, gittikleri bir barda tanıştıkları işsiz bir yönetmeni sevmişler ve ona iş verebilmek için beni koymuşlardı kapının önüne palas pandıras.
…dedim ya, bir elin parmaklarının sayısını geçmez telif ödeyenler. Bir yerel/bölgesel dergi her ay çıkan yazımın telifini gün sektirmeden ödüyordu. Teşekkürü borç bilirim. Ama buna karşın “ulusal medya” dediğimiz, “ana akım medya” gazeteleri bile telif ödemiyor, hâlâ.
Banner denilen…
Bir internet mecrasının sahibi (genellikle sahipleri tek seçici, tek söz sahibi oluyor zaten), reklam alabilirse telif ödeyeceğini açıklamıştı. Sadece ben değil, yazan arkadaşlarımın hemen hiçbiri telif beklentisiyle yazmıyor, çok iyi biliyorum, konuşuyoruz çünkü. Banner türü çok sayıda reklam var sayfalarında (yazarların katkısını göz ardı etmemek gerekir, onlarla gelmeye başladı reklamlar). Çok şey değil, iyi niyet gösterisi bile yeter gönlümüzü almaya. Çam sakızı çoban armağanı… düşünse yeterli. Ama nerede o yürek “patron”larda… Şimdilerde ya işten çıkarıyorlar ya da -yasal düzenlemeler zoruyla- ücretsiz izin peşindeler.
Gönülden gelen…
Düş ve düşüncemizi paylaşmak için, umut vermek, ufuk açmak için yazıyoruz/oynuyoruz/çekiyoruz/anlatıyoruz. O iyi niyeti gördüğümüzde kararlılıkla yazmaya devam ediyoruz. Ne telif bekliyoruz ne teşekkür…
Dünya Telif Hakları Günü kutlu olsun.