Kırk Yıl
Bazı kitaplar vardır, okumak istersiniz, bulunmaz. Bazı kitaplar vardır, bulsanız da okuyamazsınız. Bazı kitaplar vardır, içinizde kalır o okuma keyfi. Bazı kitaplar vardır, okuyamamanın (daha doğru deyişle anlayamamanın) hüznünü yaşarsınız içinizde.
Tarih, hele yakın tarih hemen hiç bilinmeyendir bizde… Okullarda öğretilen, hem resmidir -ki bir anlamı yoktur- hem de yakın döneme gelmeden tatil gelir. Resmi olmayanı ancak sözlü tarih çalışmalarından, araştırmalardan ve/veya anılardan öğrenebilirsiniz.
“…ecdadımız nedense şahsi hayat hikâyelerinin başkaları tarafından bilinmesini istemediklerinden, Batı dünyasında olduğu gibi, hatıralarını yazma konusuna pek sıcak bakmamışlar, dolayısıyla bu türde fazla eser ortaya koymamışlardır” diyor Ahmet Uçman, Halit Ziya Uşaklıgil’in “Kırk Yıl” adlı yaşantısının girişinde…
İlk örneklerden…
“Kırk Yıl, esas itibarıyla Halit Ziya’nın şahsi hayat hikâyesi olduğu kadar aynı zamanda II. Abdülhamit devri diye adlandırılan, Osmanlı İmparatorluğu’nun artık dağılma sürecine girdiği bir devrin de ilk elden hikâyesi gibidir. Bu yıllar, aynı zamanda edebiyat dünyasında eski-yeni mücadelesinin yaşandığı, matbuat âleminin iki kutuplu bir duruma düştüğü, sansürün, her türlü kıskançlık ve çekememezliklerin hüküm sürdüğü bir devirdir” cümlesini de okuyunca; Halit Ziya gibi hayatın en ince ayrıntılarını da yakalamayı bilmiş, insanın içinden geçeni kolayca ve rahatlıkla aktarabilen bir yazarın anılarını okumak istedim.
1. Abdülhamit, “kızıl sultan” mıdır, “ulu hakan” mı? Yaptıklarıyla mı savunmak gerekir? Sosyal ve siyasal ortam eleştirilmeli midir? Hepimiz de bu dönemin iyi bilinmediği konusunda hemfikiriz. Bir taraf sevip sahipleniyor, bir taraf karşı çıkıp eleştiriyor. Nasıl öğreneceğiz hangi tarafta olacağımızı?
Anılar belirleyicidir…
Bir tarafta, basılı yayınlara izin verilirken bir taraftan da sansürün en korkuncu yaşanmaktadır. Bu kadar keskin ve açık ara karşıtlığın içerisinde hak verdiğiniz de olacaktır, karşı çıktığınız da… Bir gerçek var: Tümüyle kabul edemeyeceğiniz gibi tümüyle bir tarafa atamazsınız.
Tam da bu nedenle anı yazımının alabildiğine az olduğu o dönemde, elimizdeki örnek çok önemlidir. “Kırk Yıl”, yolumuzu aydınlatan bir rehberdir de aynı zamanda; Halit Ziya’nın, edebiyatçı olması da bir diğer olumlu özelliği anıların… Hem okunurluğunu arttırıyor hem de okuru içine çekerek, yaşamın her anından ve her alanından haber vererek geniş bir bilgi ağı oluşturuyor.
Günümüzde birbiri ardına çıkan anılar ve/veya sözlü tarih çalışmaları Halit Ziya denli güçlü değiller… O, edebiyatçı oluşunun avantajıyla bir hatta birkaç adım önde başlıyor. Tabii, o dönemde anıların yazılmıyor olması da var, ama o ayrı. Bunların yanı sıra yaşadığı büyük acılarla duygusallaştığı apaçık ortadadır, hepsi bir araya gelince, gerekliliğine bir de keyifle okuma isteği ekleniyor.
Altmış yaşındayken…
Halit Ziya, “Kırk Yıl”ı, altmışlı yaşlardayken yazmış. Bu anılar, Vakit ve Cumhuriyet’te tefrika edilmiş, 1936 yılında kitap olarak basılmış. Daha o zamandan değeri bilindiğinden olsa gerek, 1969’da, 1989’da, 2000’li yılların başında birçok kez yayımlanmış.
“Dil, eğer canlı bir varlıksa, değişir muhakkak.” Buna da bağlı olarak, Türkiye’nin ve Türkçenin çok kısa sürede çok büyük değişimler geçirdiği de unutulmadan, “Kırk Yıl”ın dilinin güncellenmesi gerekir. Daha önceki baskıları yapan yayınevleri, sadeleştirirken Yapı Kredi Yayınlarının bu yola gitmemesini anlayamadım. Özenle ve önemseyerek okumak istememe, sözlükler yardımıyla okumanın birçok sayfayı tekrar ettirmesiyle o büyük keyfi alamamanın haklı hüznünü yaşıyorum.
Halit Ziya’nın sanat, edebiyat üzerine yazdıklarının çok önemli olduğunu görüyorum, ama bunca zor anlarken nasıl olacak da üzerine yazacağım tedirginliğinden kurtulamıyorum. Yapı Kredi Yayınları, “Kırk Yıl”ı, bir de sadeleştirerek (özetleyerek ve/veya kısaltarak değil, sıkı ve özenli bir çalışmayla) hepimizin anlayabileceği bir dille yeniden yayımlamasını diliyorum.
- Kırk Yıl
- Halit Ziya Uşaklıgil
- Hazırlayan Abdullah Uçman
- Yaşantı
- Yapı Kredi Yayınları
- Kasım 2017
- 572 s.
~05.12.2018~