Hayranlık Uyandıran Bir Estet: Oscar Wilde

137
Hayranlık Uyandıran Bir Estet: Oscar Wilde

Hayranlık Uyandıran Bir Estet: Oscar Wilde

(Sanat, Edebiyat ve Sosyalizm Hakkında Ne düşünüyor?)

Hikmet Temel Akarsu
İstanbul, 28 Eylül 2019

 

Sosyalizm ve İnsan Ruhu / Oscar Wilde
Çeviren: Fuat Sevimay
60 Sayfa – 1984 Yayınevi

 

Oscar Wilde
Oscar Wilde

Önyargı kimi zaman vakit kaybına engel oluyorsa da zaman zaman hasarı büyük olabiliyor. Eşsiz bir romantik, erişilmez bir estet ve bir yıldız şair sosyalizm hakkında ne söyleyebilir ki diye bir önyargı taşımayınız lütfen. Çünkü hayran olduğum Oscar Wilde’den sosyalist diskurlar dinlemek istemediğim için bu kitabı es geçmiş, Metis’ten çıkan Fatih Özgüven çevirisini okumamıştım. Ne fena? Meğer kayıp ne büyükmüş. Şimdi Sosyalizm ve İnsan Ruhu 1984 Yayınevinden Fuat Sevimay çevirisi ile çıktığında yine kitabı isteksizlik ve bönlükle elime aldım. Ve hicap duydum. 20. yüzyılın hoyrat köylü devrimcileri elinde heder olan o güzelim sosyalist düşünceyi ve otorite karşıtlığını bir insan ancak bu denli zekice ve duyarlı açımlayabilirdi. Yüzyıl öncesinden seslenen bir şair insanın insanı kırmadığı, ezmediği, sömürmediği, özgür ve yaşanılası bir düzenin ipuçlarını şairlere mahsus önsezi ve duyarlılıkla veriyor. Essay tam bir uygarlık resm-i geçidi. İçinde Julius Caesar da var, Hz. İsa da, Marcus Aurelius da var, Mary Shelley de, Lord Byron da, Spinoza da, Shakespeare de… Fuat Sevimay gibi edebiyat tedris ve terbiyesi görmüş bir çevirmen elinden çıktığı için mi bu kısacık essayı bu denli beğendim diye kendimi yokluyorum ama hayır; gerçekten de insanlık düşüncesiyle gurur duyacağımız bir yetkinlik ve duyarlılık ürünü harikulade bir essay bu; okumadan geçmeyiniz bu 60 sayfalık minik-dev kitabı. Göreceksiniz ki sosyalizm ve insanlık, şairleri ve şairane düşünceyi terkettiğinde kaybetti.

Makinelerin başka insanlar tarafından ele geçirilip yine başka insanları köleleştirmekte kullanılması

Oscar Wilde sosyalist düşünceyi hamasi bir emek övgüsü ile ele almıyor. Ona göre sıkıcı, yıptarıcı ve zor işlerde çalışmanın övülecek ya da övünülecek bir yanı yok. Bilakis bu işleri yapan insanların yaratıcı yanlarını geliştirmeleri; sanat ve edebiyata, yüksek beğeni gerektiren faaliyetlere vakit ayırmaları; kısacası insanca bir yaşam yaşamaları olanaksız. Bu nedenden dolayı büyük bir haksızlık doğmaktadır. Ama teknoloji geliştikçe bu zor ve sıkıcı işleri makineler insanların yerine yapacaktır. Makinelerin başka insanlar tarafından ele geçirilip yine başka insanları köleleştirmekte kullanılması yerine, insanların hayatlarını kolaylaştırılmasını sağlamakta kullanılmasını sağlamak gerekmektedir. Bu sayede özgür düşüncenin, insansal yaratıcılık ve estetiğin gelişebileceğini düşünüyor Oscar Wilde ve neredeyse her tümcesinde özgür düşüncenin insanca bir yaşam ve uygarlığın gelişimi için ne denli önemli olduğunu vurguluyor. Tiranları ve despotları lanetliyor.

Oscar Wilde bu kısacık ama son derecede varsıl ve içerikli essayında kitle populizmi de yapmıyor. Geniş halk kitlelerinin ne denli aymaz, vurdumduymaz, kolaycı ve barbar olduğunu açık fikirlilikle ifade ediyor. Bu alanda kurnaz iktidar sahipleriyle aralarında oluşan eşsiz uyumu ima ediyor ve çoğumuzun aklımıza bile getirmekte zorlanacağımız düşünceleri en sarih şekliyle dile getirmekten kaçınmıyor. Örneğin Oscar Wilde’a göre: “Toplum, klasikleri o ülkede sanatın gelişimini kontrol altına almak için kullanır. Klasikleri birer otoriteye indirger, güzelliğin yeni biçimlerde özgürce ifade edilmesinin önüne geçmek için adeta sopa niyetine kullanır.” Yani Oscar Wilde klasikleri anti-devrimci ve onların mistifiye ve ikonize edilmesini, sanatın önündeki bir engel olarak görüyor.

Essayın ilk yarısı münhasıran sosyalizmin erdemlerini betimlemeye ayrılmışken ortalarından itibaren sanatsal açıdan meseleye yaklaşılmaya çalışılıyor. Bu noktadan itibaren Oscar Wilde’ın dile getirdikleri bence öncekilerden de değerli. Çünkü sanatın ve sanatçının toplumla ve iktidarlarla çarpışmasının ve çelişkilerinin ne denli kaçınılmaz ve ama bir o kadar da zorunlu ve zahmetli bir şey olduğunu olağanüstü zekice örneklerle açıklıyor. Özgür düşünce olmadan sosyalist bir sisteme erişilemeyeceğini, o yüzden de özgür düşünce ve yaratının bayraktarı sanatın ve sanatçının sindirilmesinin, ehlileştirilmesinin ve ele geçirilmesinin iktidarlar için ne denli önemli olduğunu anlatıyor. Günümüzdeki medyanın o günkü eşdeğeri olan gazetecilerin bu alanda iktidarlar adına nasıl “uygulamalar”(!) yaptığını edebi bir dille, hayranlık uyandıracak içerikle anlatıyor; çarpıcı örnekler veriyor: “Halkın, kalemin kaldırım taşından daha güçlü olduğunu ve sözlü saldırı kadar da ağır silah olabileceğini anladığı gün yandığımız gündü. Hemen gazeteciler aradılar, buldular, geliştirdiler ve endüstriyel, dolgun maaşlı uşaklar yaptılar.”

Oscar Wilde’ın bu harikulade denemesinden çıkarsadığımız kadarıyla edebiyat ve sanata tasallut o devirde de bugünkünden farklı değilmiş. Egemenler bir yetenek ya da zeka kıpırtısı gördükleri yazar ya da sanatçıyı ehlileştirmek, taraflarına çekmek ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için her yolu denemişler. Fakat çözemedikleri tek bir sorunsal hep varolagelmiş: Bir sanatçıyı ya da edebiyatçıyı satın alır ya da ehlileştirebilirsin ama o noktadan sonra yaratısı bir daha asla eskisi kadar değerli ve yetkin olamaz.

Wilde; okuru ya da alıcıyı memnun etmek için yazmaya, çizmeye oturmuş her yazar ve sanatçıyı mahkum ediyor ve adi bir tüccar olarak görüyor

Oscar Wilde popüler kültür, edebiyat ve sanatın ticarileşmesi ve avamın beğenisinin ön plana çıkarılmasını da ağır bir dille eleştiriyor. Okuru ya da alıcıyı memnun etmek için yazmaya, çizmeye oturmuş her yazar ve sanatçıyı mahkum ediyor ve adi bir tüccar olarak görüyor. Popüler zevke teslim olan yazarları yazardan bile saymıyor. Sanatçının özgür ve bireysel olması, popülariteyi umursamaması, toplumla çatışmayı göze alarak dönüşüm ve ilerleme için hiçbir dış etkene bağlı kalmaksızın doğru bildiği yolda ilerlemesi gerektiğini savunuyor. Bunu yapmayıp gazetecilerin ve sistemin de yardımıyla popüler olmak için olmadık soytarılıklar yapan yazarları adeta lanetliyor; onlardan tiksiniyor.

Dahası insanca yaşanacak bir dünya ve sosyalist ütopyanın ancak ve ancak özgür ve bireysel yaratıya yaslanan insanlık tarafından sanat ve edebiyatla gerçekleştirilebileceğini savunuyor. Tüm bu anlatısıyla da sosyalist düşünce ve insanca bir yaşam söz konusu olduğunda 20. yüzyılın hoyrat ve zorba, köylü devrimcilerinin değil otoriteye boyun eğmeyen yaratıcı sanatçıların önemli olduğunu vurguluyor.

Bu değerli essayı satır satır okumadan sanatın ve sanatçının, yazarın ve edebiyatçının kim olduğu fikrine varmayınız aziz okur. Aksi takdirde yıllar sonra geri dönüp baktığınızda yapayanlış kişiler ve yaratılar peşinde gittiğinizi görüp üzülebilirsiniz.

Oscar Wilde’a ise yüz yıldan fazla bir zaman sonra ancak ve ancak hayranlık ve şükranlarımızı sunmak kalıyor geriye. Onu yok eden bencillik, kurnazlık, yobazlık, hoyratlık ve barbarlık çarkı bugün ayakta durmakta zorlanıyor. Ama o, tıpkı bugün olduğu gibi, yüzlerce yıl sonra da bir yıldız gibi parlamaya devam edecek.

Önceki İçerik“The Sound of Music” için 48 saat!
Sonraki İçerikİMİB Doğal Taş Söyleşileri Başlıyor

Cevapla

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz