Şâd Olsa Gönül Bâri Biraz Son Nefesinde

199

Ahval-i Entelijansi – 15

“Şâd Olsa Gönül Bâri Biraz Son Nefesinde…”(*)

Marquis d’Istambulin
Teşrinievvel, Miladî 2020

 

Bir taganni avazesidir ki namütenahi çınlayıpduru şu kalûbeladan yadigâr konakda; titretüb camı çerçeveyi alaşağı edicek hepiceğini adeta:

leon hanciyan
Leon Hanciyan

Bilmem ki safâ neş’e bu ömrün neresinde (*)

Şâd olsa gönül bâri biraz son nefesinde

Hâlâ elem-i yâre tahammül hevesinde

Şâd olsa gönül bâri biraz son nefesinde

…/…

Hakikat şu ki; son zamanlarda bizim fakirhane Suadiye Musiki Cemiyeti’ne döndü. Biteviye taganni eyleyen bir cins-i latif sadâsı begonyaları, bahça duvarlarını aşub avenülere neşrolmakda. Duyan da sanacak ki Suadiye’de değil de Sulukule’deyiz; içeride de oturak âlemi var! Neyse ki çevre civarda pek fazla yabancı yok. Herkes muganniyenin bizim ata yadigârı Çerkez hizmetkâr Müyesser Hatun olduğunu bilior. Hemi bizim hanede edep-hayâ dışı bir fiil asla ve de kata vuku bulamaz. Eski usul terbiye almış beşerleriz; alimallah adamı sür sökün eder nefy eyleriz bu diyarlardan.

Fekad Müyesser Hatun’daki bu alaturka merakı nereden çıkdı onu da anlamış değilüm haddizatında. Tevellüdü de pek o kadar eski değildir yani. Her lahza bir sual eyleyüb yanaşma takımı ilâ yüz-göz de olmak istemiorum; lakin alaturka taganniler arş-ı alaya yüsgeldikce içim içimi yior; tecessüsden çat deyüb ortadan ikiye çatlayacak gibin oliorum! Neticede sabrım su kesdi;

“Müyesser Hatun, Müyesser Hatun; sizde husule gelen işbu alaturka merakını neye borçluyuz; lütfeder izah eder misiniz?!

“Alaturkaya merakımdan değil Münekkid-i Azam Efendi; hayatımın hamlesini edeceğim yakında; ondan…”

“Hayatının hamlesi de ne ola Müyesser Hatun?!”

“Para kazanmaya karar verdim Efendi!”

“Tövbe estağfurullah! Daha da neler işiteceğiz?! Ne parası, ne kazanması?! Para kazanmak hatun kişinin nesine?! Bu konakta neyini eksik ettik senin bugüne kadar?! Aç-açık mı bıraktık?! Benim makalelerim, tenkidlerim, hikâyelerim, fıkralarım, naatlarım, manilerim, kasidelerim, rubailerim, sonelerim, piyeslerim ebediyen hepiceğimizi geçindirmeye kâfi hatun kişi?! Bunu bilmior musun sen?!”

“Hadise aç-açık kalmak değil Münekkid-i Azam Efendi. Kendimi gerçekleştirmek istiyorum!”

“Neee! Tövbe estağfurullah! Kendini gerçekleştirmek de ne ola?! Hakikat hakikattır; işte buradasın hatun kişi, iş işler, yemek pişirir, hamur açarsın, ikmalin iaşen yerindedir; daha da ne istersün; Allahtan gadanı belanı mı bulmak istersün?!”

“Beni yanlış anlıyorsunuz Efendi; ben sadece…”

“Keeeees! Ben öyle alengirli lakırdılardan anlamam! Ne yapacaksın yani?! Afife Jale gibin sahneye çıkamayacağına göre, taganni eyleyüb oturak âlemlerinde mi zuhur edeceksin?! Kevaşelikde mi yoksa aklın senin ülen; vallah billah bir yanlışını görürsem, seni kendi ellerimle keserim!”

“Fekad Münekkid-i Azam Efendi siz beni yanlış anlıyorsunuz; benim muganniye olmakda gözüm yokdur!”

“Öyleyse neden sabah akşam bu evde taganni eylersün?! Mahalle kompile sese gitdi!”

“Efendim ben hazırlanıyorum!”

“Neye hazırlaniorsun bakim?! Kocaya mı kaçacaksın yoksa; ikinizi de buldurur ellerimle boğar, Esma Sultan gibi çuvala koyar şu Bostancı iskelesinden denize atarım vallahi de billahi!”

“Kalbimi kırıyorsunuz hakikaten Efendi Marquis!”

“Öyleyse söyle; neye hazırlaniorsun sen öyle sinsi sinsi! Azimet nereye?!”

“Kim 500 Milyar İster’e müracaat ettim Efendi. İlk sorular çok basit, onları geçerim ama büyük paraya konmak içün en belalı soruları cevaplayabilmek iktiza edior. Hep alaturkadan bîzar ediorlar yarışmacıları. Ben de cep tilifonuma nakşedüb bestekârları, güftekârları, makamları terennüm ediorum, şairleri şuarayı indirüb şiirleri terennüm ediorum Efendim! Hazırlanıyorum işte Efendim.”

“Nereden biliorsun suallerin alaturkadan geleceğini?!”

“Efendim bu ara bit pazarına nur yağdı. Alaturka çok moda; herkesler eskici takılıyo; herkesler İlber Hoca kesildi. Birine ükelalık yapmak istedin mi, münevverden sayılmak istedin mi, adam yerine konmak istedin mi; hemencenek bir tarihi eser, bir alaturka taganni, hemencenek bir bitli şahsıyyed, hemencenek maziden bir zat-ı muhterem, hemencenek bir vaka-i hayriyye…”

“Kess! Senin dilin iyice uzamış. Nereden öğrendin sen bu ağızları bakiiim! Ben en iyisi seni kocaya vereyim de gör gününü! Koca kahrı aklını başına getirir senin!”

İyice hiddetlendim. Sen bak şu hizmetkerdeki gidişlere?! Gören de sanır ki sadrazam kızı!

“Nestoooor! Çabuk buraya gel!” deyu müştemilata doğru seslendim. Uşağımı çağırdım. Vakansdan dönmüş olmalı idü. Bahça kapısı açıldı ve fekad Nestor yerine Zuzu kızım girdi içeri. Hani şu bir türlü meşrep tutturamadığımız monden, sosyetik, hoppa zamane neşriyyadcısı hatun kişi…

O la laaaa! Alaturka musiki Avenü Bağdat’dan duyuluyor Marquis d’Istambulin! Kutlarım trendlere hâkimsiniz!”

“Ne trendi kızım?! Müyesser Hatun’da iptila oldu bu ara alaturka; ondan!”

“Hadi canııım beni yemeyin Marquis; siz ne cinsiniz öyle, hemen her bir şeye uyanmışsınız!”

“Neye uyanmışım Zuzu kızım; biraz sarih konuşur musun s’il vous plaît?!”

A bon! Vintage, retro, nostalji çok moda bu ara Aydın Muhitinde… Bu size çok yakışacak Marquis, eldiven gibi oturacak. Çünki siz zaten doğuştan vintage’siniz! Defacto!”

“Hâlâ bir şey anlamış değilim Hanım kızım?!…”

“Ayol Marquis, lütfen bana saf rolü yapmayınız; siz ne kurtsunuz! Evdeki musikiyi bile kontrol altına almışsınız.”

“Lailaheillallah! Kızım ağzındaki baklayı çıkarır mısın artık?!”

“Ahh, yapmayın Marquis; benle dalga geçiyorsunuz! Ama olsun, onun da güzel bir yanı var. Eğlenin bari! Bakın neler oluyor Aydın Muhiti’nde… Bankacılar Taaşşuk’u Talat ile Fitnat’tan başladı, Gurabahane-i Laklakan’dan çıktı. Samipaşazade Sezailer, Ahmet Mithat Efendiler, Recaizade Mahmut Ekrem’ler kapanın elinde kalıyor…”

“Bu konuyu geçmiştik Zuzu kızım! Ben daha mefta olmadım! Bugün mefta olsam bile telifimin düşmesi içün 70 sene beklemen iktiza edior! O zamana kadar da seni mirasımdam uzak tutacağımı söylemiştim. Benden sana hayır yok!”

“Ahhh, o bölüm geçildi Marquis; trendler daha da yükseldi! Anlamıyorsunuz?!”

“Anlamadığım nedir kızım?! Herkes nebbaş olmuş naşirlik yapior ve ben bundan haz etmiorum; bu mevzuyu kapatmıştık senle! Hem benim dest-i neşriyyadıma talipler var artık!”

İmpossible! İncroyable! Mais noooo!”

“Fekad bu hakikat! Mukavele bile imzaladım geçen hafta!”

“Kim bu alçak! Nassıl benim yazarıma göz koyar!”

“İsm-i âlisi Guççüg… Tanır mısın Bab-ı Âli’den?”

“Ahh şu sinsi trilyoner kadın haa! Bunu tahmin etmeliydim?!”

“Trilyoner mi?!”

“Başka nasıl ayakta durabilir ki bir yayınevi bugünkü şartlarda?! Ya bankacı olacaksın ya da mirasyedi! Başka türlüsü mümkün mü?!”

“Onu bilemem ama rubailerimle başlioruz!”

“Tamam rubailer onun olsun! Biz daha büyük bir iş yapacağız sizle Marquis!”

“E artık baklayı ağzından çıkarsan Hanım kızım?!”

“Marquis, Beyoğlu’nda altı katlı plazada mukim, odunu yayınlasa yazar yapan, ülkenin en büyük yayınevi geçen hafta kimi bastı biliyor musunuz?!”

“Ne bilim kızım?! O kadar çok kitap çıkior ki artık! Hepsini takip edemiorum.”

“Ben söyleyeyim. Sun Tzu. Savaş Sanatı! Her şey bitmiş gibi üç bin yıl öncesine gittiler.”

“E hayırlara vesile olsun hanım kızım neydek?! Devir onların devri; bildiklerini okusunlar.”

“Bunu gören büyük bir banka yayınevi; onu gördüm, bir Sun Tzu’da ben basıyorum, üstüne bir de Platon’dan Devlet!” dedi.

“Yaaa?! Büyük yaratıcılık! Büyük icat!”

“Bunu gören daha da büyük bir banka eli daha da yükseltti; Publius Ovidius Naso’dan Fasti Roma Takvimi ve Festivaller’i bastı…”

“Eeee?!”

“Onu da görüp bir pot daha el yükselten bir başka banka dedi ki…”

“Tamam kızım tamam. Anladım da bütün bunların benle alakası ne?”

“Anlamıyor musunuz Marquis! Bankalarla rekabete gireceğiz, büyük oynayacağız, malı götüreceğiz!”

“Peki bu nasıl olacak Hanım kızım?”

A bon! Çok açık! Biz onlardan da daha geriye gideceğiz. Ve bunu bu ülkede bir tek siz yapabilirsiniz?!”

“Nasıl yapacakmışım ben bunları kızım?”Sümer yazıt

“Klasik Sümer Edebiyatından gireriz mesela…”

“Eee?!”

“Öntürklere kadar uzanırız misal…”

“Sonra?”

“Ne bilim Talmut’tan filan bir şeyler çevirirsiniz bize…”

“Yani bankalara tur bindireceğiz! Bankalardan da daha dibe gideceğiz?!”

“Başka çaremiz kalmadı!”

Ansızın geri dönüp Müyesser Hatun’a seslendim:

“Hatun kişi şu demin taganni eylediğin şarkıya devam etmen kabil midir?”

“Lakin kızmayasınız Efendi?!”

“Yok! Söz kızmayacağım!”

Başladı taganniye Müyesser Hatun:

“Hayret bu ki eyyâm-ı mihen geçmedi gitti(*)Lakin bu ten-i gam-zedenin tâkati bitti

Hep girye ile ömr-i azizi güzer etti

Şâd olsa gönül bâri biraz son nefesinde…”  

Ayol hiçbişi anlayamadım. Bu yoksa Sümer edebiyatından mı Marquis?! Ahh siz bir malumat küpüsünüz! Bana sürpriz mi hazırladınız yoksa?!”

“Bir nevi?!”

“Ne diyor peki?!”

“Sümerce anlamior musun Zuzu kızım?!”

“Ahhh ne yazık ki hayır!”

“Ama Sümer edebiyatına girioruz!”

“Mais, oui!”

“Bankalar Çin’e Maçin’e girer, kalubelaya iner de biz Sümer’e girmez miyiz?! Sümer şuracık!”

“Gireriz bittabi!”

“ O halde raks!” dedim ansızın

“O halde dans!” dedi Zuzu kızım tekrarla.

Atılıp sarıldı boynuma meserret içre.

Vakıa, ben şâd olamadım lakin bestekâr Leon Hancıyan ilâ rahmetli Ahmet Rasim Efendi Karciar makamında yâd oldular…

Cenab-ı Hak işbu devr-i melanetde işbu zillete düşen hepiceğimizin taksiratını affetsin; hepiceğimizi ıslah etsin. Allah Leon Hanciyan Efendi ile Ahmet Rasim Efendi’ye gani gani rahmet eylesin.

Behemahal; muganni Ekrem Güyer Efendi’nin de ruhu şâd olsun.


(*) Beste: Leon Hanciyan, Güfte: Ahmet Rasim Bey, Makam: Karciar, Usûl: Türk Aksağı

Önceki İçerikProf. Dr. Melahat Ayşe Kalay seçti: Günün kitabı
Sonraki İçerikSuadiye Rotary Kulübü– İFSAK 1. Uluslararası Fotoğraf Yarışması

Cevapla

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz