Öykü, deneme, roman, gezi ve anı yazarı Demir Özlü vefat etti

81
Demir Özlü’ye Veda

Öykü, deneme, roman, gezi ve anı yazarı Demir Özlü vefat etti

Öykü, deneme, roman, gezi ve anı yazarı Demir Özlü vefat etmiş. Durumu bildirir yazı üyesi olduğu Türkiye Yazarlar Sendikası tarafından şu şekilde bildirildi.

“Demir Özlü’ye Veda

Sendikamız üyelerinden Demir Özlü, 13 Şubat’ta yaşamını yitirdi.  İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşayan Demir Özlü’nün kalp yetmezliği yaşadığı bildirildi. 1935 yılında doğan Demir Özlü, ilk ve ortaokulu Aydın-Ödemiş’te tamamladı. İstanbul Kabataş Erkek Lisesini ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. 1961-1962’de Paris’te Sorbonne Üniversitesinde felsefe okuduktan sonra Türkiye’ye dönerek İstanbul Üniversitesi Hukuk Felsefesi ve Metodoloji Kürsüsünde asistanlık yaptı. Siyasal eylemleri nedeniyle işine son verilince avukatlık yapmaya başladı. 1969’da “sakıncalı” olarak başladığı askerlik görevini Muş’ta tamamladı. 1971’deki askerî darbeden sonra bir süre tutuklu kalan Demir Özlü, 1979’da Stokholm’e yerleşti. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra vatandaşlıktan çıkarıldı, 1989’da Türkiye’ye dönebildi. Öykü, deneme, eleştiri ve çevirileri Mavi, a, Pazar Postası, Yeni Ufuklar, Soyut, Somut, Yeni Edebiyat, Gösteri ve Adam Öykü dergilerinde yayımlandı.

Bunaltı (1958) adlı öyküsüyle 50 kuşağı öykücüleri arasına girmiş olan Demir Özlü, öncelikle varoluşçu felsefeden etkilenmiştir. Demir Özlü’nün Bunaltı adlı öyküsünü Sartre’ın Bulantı adlı ünlü romanıyla açık bir etkileşim içinde felsefi söylemle kaleme aldığı görülür.  Düşünceye dayalı edebiyatı savunan Demir Özlü, ilk yapıtlarında bireyci ve içe dönük bir edebiyat anlayışında iken süreç içerisinde toplumcu gerçekçi edebiyata yönelmiştir. Öykü ve romanlarında kendi yaşamından güçlü izler vardır. Demir Özlü’nün anlatılarında 50’li ve 60’lı yılların İstanbul’u bütün güzelliği ve gerçekliğiyle gözler önüne serilir.

Soluma ile 1963’te Türk Dil Kurumu Hikâye Ödülü, Stokholm Öyküleri ile 1988’de Sait Faik Hikâye Armağanı, Bir Yaz Mevsimi Romansı ile 1990’da Orhan Kemal Roman Ödülü, İthaka’ya Yolculuk ile 1996’da Dünya Kitap Dergisi Yılın Kitabı Ödülü ve 1998’de Yunus Nadi Roman Ödülü, Amerika 1954 ile 2004’te Sedat Simavi Edebiyat Ödülü almış olan Demir Özlü’nün hayata veda etmesi, edebiyatımızda hiç şüphe yok ki büyük bir kayıptır. Anısı ve kitaplarıyla aramızda yaşayacaktır.

Türkiye Yazarlar Sendikası
Yönetim Kurulu”

 

Demir Özlü


1935’de İstanbul’un Vefa semtinde doğdu. Avukat Sabih Bey ve öğretmen Nimet Hanım’ın en büyük çocukları olan Demir Özlü, Sezer Duru ve Tezer Özlü’nün ağabeyidir. Eğitimine İzmir’de başlayan Özlü, İstiklal Ortaokulu ve İzmir Karşıyaka Ortaokulu’nda okudu. Lise eğitimini yatılı olarak Kabataş Erkek Lisesi’nde tamamladı (1953). İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başladı. Fakültedeyken felsefe bölümünün derslerini de izledi. Geceleri dergilerde çalıştı. Özlü, 1959 yılında Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu ve avukatlık stajı yaptı

28 Nisan öğrenci ayaklanmaları nedeniyle Paris’e gitmeye karar verdi. 1961 yılında gençlik rüyası olan Sorbonne Üniversitesi’nde Onat Kutlar’la beraber felsefe eğitimine başladı. Bu eğitimden Fransız bursuyla serbest öğrenci olarak yararlanan Özlü, üniversitede Jean Wahl, Alque’nin derslerini izledi. 1962 yılında Türkiye’ye dönen Özlü, İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde asistan olarak çalışmaya başladı. İşçi Partisi’ne üye olduğu için üniversitedeki asistanlık görevinden çıkarıldı (Özlü 2017:14). Avukatlığa başladı. Kızı Ayda dünyaya geldi. 1967 yılında askerliğini yapmak üzere Tuzla Yedeksubay Piyade Okulu’ndan Muş’a tertip edildi. Askerden döndükten sonra İsveç asıllı Ulla Lundström ile ikinci evliliğini yaptı. 1974 yılında oğlu Harun Milko doğdu.

Bu dönemde Türkiye siyasetindeki gergin gelişmeler Özlü’yü huzursuz etti. 1974 yılının Şubat ayında Özlü’nün eşi gazeteci Ulla Hanım’ın Yılmaz Güney hakkında yaptığı haberden ötürü evlerinin önüne bekçi konmasından sonra eşini ve oğlunu Stockholm’e gönderme kararı aldı. Kendisi de kısa bir süre Stockholm’de oturmaya karar verdi (Özlü 1990:12). Türkiye’deki gerginliğin ve şiddetin artması, Hukuk Fakültesi’nden hocası Prof.Dr. Yaşar Ümit Doğanay’ın, ardından Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil’in öldürülmesi, Özlü’nün gönüllü sürgünlüğünü başlatan olaylar oldu (Özlü 1991:91).

İsveç’te yeni bir yaşama başlayan Özlü, orada dil kursuna yazıldı, Türk İşçi Dernekleri’nin çıkardığı Türkçe bir dergiye yazılar yazdı. İsveç Yazarlar Birliği, Lütfi Özkök’ün takdimi üzerine Demir Özlü’yü üyeliğe kabul etti ve çalışma bursu verdi. 1980 yılında oğlu Emre dünyaya geldi. Almanya’da, Finlandiya’da edebiyat toplantılarına katıldı (Özlü 1990:56-58).

1981’de Stockholm’de göçmen çocuklara eğitim veren bir okulda öğretmenliğe başladı. İsveç Yazarlar Fonu, Özlü’ye çalışma bursu sağladı. 1982’de Pen Kulübü’nün Hollanda şubesi tarafından Vasıf Öngören’le birlikte Türk yazarları hakkında görüşmek üzere Londra’ya davet edildi. 1983’te redaktör olarak devamlı bir işe başladı. Bu yıllarda sık sık sempozyum ve toplantılara katıldı. 1984’te Berlin Senatosu Kültür Dairesi, Özlü’ye iki ay Berlin’de kalması ve Berlin üzerine yazması için bir burs verdi. 14 Ocak 1985 tarihinde İsveç Pen Kulübü üyeliğine davet edildi.

1985 yazında Özlü’ye Türkiye’den yurda dön çağrısı geldi. 28 Haziran 1986’da kız kardeşi Tezer Özlü vefat etti. 1986 yılında İsveç Yazarlar Fonu tekrar Özlü’ye çalışma bursu verdi. 1986 yılının Kasım ayında Özlü, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı. Birçok gazeteci ve yazar onun için imza topladı, İstanbul’daki NATO Kurulu’na bu durum yansıdı. Vatandaşlıktan çıkarılma olayıyla beraber Özlü’nün gönüllü sürgünlüğü siyasal sürgünlük boyutuna geçti. 1988 yılında İsveç Yazarlar Birliği’nin toplantısına şair olarak katılan Bülent Ecevit’le karşılaştı. Ecevit konuşmasında Özlü’ye de yer verdi.

1989’da DAAD (Deuscher Akademischer Austauschdienst) Berlin Sanat Programı çevresinde Özlü’ye Berlin’de oturması ve çalışması için üç aylık burs verdi. 1989’da Stockholm’e giden Türkiye Yazarlar Sendikası temsilcileri Oktay Akbal ve Ceyhun Demirtaş, avukat Turgut Kazan’ın mesajını Özlü’ye iletti. Özlü’nün Türkiye’ye dönmesi için artık hiçbir siyasal ve hukuksal engel kalmamıştı. Özlü, 12 Aralık 1989 tarihinde İstanbul’a döndü.
O günden beri İstanbul-Stockholm arasında yaşayan Demir Özlü, yurdundan uzaktayken bile asla yurdunun uzağında değildi.

Özlü, 1963 yılındaki Soluma kitabıyla 1964 Türk Dili Kurumu Hikâye Ödülünü aldı. Stockholm Hikâyeleri eseriyle 1989 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı, Bir Yaz Mevsimi Romansı adlı eseriyle 1990 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandı. İthaka’ya Yolculuk adlı eseriyle 1997 Dünya Kitap Dergisi Yılın Kitabı Ödülü’ne, 1998 Yunus Nadi Roman Ödülü’ne ve Düşer Öyküler Dergisi Öykü Onur Ödülüne layık görüldü. 1998 yılı 2. Ankara Öykü Günleri Onur Ödülü Özlü’ye verildi. Amerika 1954 adlı eseriyle 2004 Sedat Simavi Ödülü’nü aldı. 2013 Mersin Kenti Edebiyat Ödülü aldı.

1950 kuşağının önemli yazarlarından olan Demir Özlü’nün sanat hayatı lise döneminde Dönüm dergisinde başladı (1952). Özlü’nün edebiyata ilgi duymasında Kabataş Lisesi’ndeki edebiyat öğretmeni Behçet Necatigil’in etkisi büyüktür. Kafka, Camus, Sartre gibi yazarları okuyarak hikâye yazmaya yöneldi. 27 Mayıs ihtilalinden sonra A Dergisi’ni arkadaşlarıyla beraber çıkardı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde son sınıftayken ilk hikâye kitabı Bunaltı adlı eserini yayınladı.

Özlü, eserlerinde toplumsal, siyasi ve kültürel olaylardan etkilenmiştir. Hikâyeleri daha çok varoluşçu edebiyat çizgisinde değerlendirilmiştir. Özlü’nün hikâyeleri bireyi odak noktasında tutan, bireyin kendini arama sürecine eşlik eden hikâyelerdir. Modernizmin getirdiği birey algısı Özlü’nün hikâyelerinde kendini göstermiştir. Hikâyelerde birey ön planda, olay arka plandadır. Özlü’nün ilk dönem hikâyelerinde bunaltı, bağsızlık, aidiyetsizlik, anlamsızlık, ölüm temaları ön plandadır. Yazarın 1958 yılında yayımlanan eseri Bunaltı, çeşitli kaynaklarda Türk edebiyatında ilk varoluşsal eser olarak değerlendirilmektedir (Dizdaroğlu 1959:43) Var oluşunu anlamlandırmaya çalışan bireyi konu alan Özlü, buna bağlı olarak zaman ve mekân uzamlarından sık sık yararlanmıştır. Özellikle modernleşen insan üzerinden kent, kadın, cinsellik, ölüm izlekleri Özlü’nün eserlerinde kendini göstermektedir. Sorgulayan ve eleştiren bireyin yalnızlığı, toplumda tutunamaması da varoluşçuluğun bir yansıması olarak Özlü’nün eserlerinde kendini gösterir.

Özlü’nün 1974’ten sonra yazdığı hikâyeler kendi hayatının olduğu kadar toplumsal hayatın da izlerini taşımaktadır. Özellikle Özlü’nün Öteki Günler Gibi Bir Gün adlı eseri bu noktada önemlidir. Bu değişimde 12 Mart döneminin siyasi olaylarının önemli bir etkisi mevcuttur. Baskıcı siyasi ortamların insanın içine yönelişi ve umutsuzluk duygusu Özlü’nün bu dönemki eserlerine yansımıştır. Özlü varoluşçu çizgiye toplumun sosyal ve siyasi durumunu katmış, kendi politik görüşüyle eritmiştir. Ekonomik toplumsal sınıflar –özellikle küçük burjuva sınıfları- Özlü’nün bu dönem eserlerinde yer almaktadır. 1970’lerde Türkiye’de siyasal olaylar yaşanırken yazdığı hikâyeler dönemin siyasal yapısıyla toplumsal yapısının birleşiminin bir yansımasıdır. Demir Özlü bu hikâyelerini Öteki Günler Gibi Bir Gün adlı kitaplarında toplanmıştır. 1980’de başlayan sürgünlük döneminde yazdığı hikâyelerdeyse bireyin iç yolculuğunda sürekli kendini araması konu etmiştir. Özlü’nün hikâyeleri ayrıntılı bir gözlemin ürünüdür.

Özlü’nün romanları da dönemin siyasal ve toplumsal izlerini taşımakla birlikte daha çok birey merkezlidir. Bir Küçükburjuvanın Gençlik Yılları, Bir Yaz Mevsimi Romansı ve Bir Uzun Sonbahar adlı romanları toplumsal ve siyasi olayların bariz görüldüğü eserlerdir. Tüm romanlarında olaylar erkek bir karakterin etrafında odaklanmıştır. Sosyolojik gözlemler içeren romanlarında kentler, mevsimler, kafeler, cinsellik, ölüm gibi olgular romanların olmazsa olmazıdır. Özlü’nün romanlarını yazdığı dönem göz önüne alındığında cinselliğin Özlü’nün romanlarında cesur ve farklı ele alındığı dikkat çeker. Dili sade ve anlaşılır olan Özlü, romandaki erkek kahramanlarını kendi hayat görüşüne koşut olarak kaleme almıştır.

Özlü’nün hem hikâyelerinde hem romanlarında mekân olarak genelde kentler özelde kafeler öne çıkmaktadır. Özlü’nün hikâye ve roman kahramanları yaşadıkları kentte kendini arayan ve kendini kent içinde anlamlandırmaya çalışan bireylerdir. Hikâyeler genel anlamda durum temelli, romanlar olay temellidir.

Özlü’nün hatıra, günlük, inceleme, mektup türlerindeki eserlerinde de toplumsal bakış açısı ve gözlemleri hakimdir ve yazarın tarihe tanıklığı esastır. Özlü, önce gönüllü sonra resmi sürgünlüğün de etkisiyle birçok ülke gezmiş ve gözlemlerini eserlerine yansıtmıştır.

Önceki İçerikSeçilmiş 7 Şiir: Şair Turgay Kantürk seçti
Sonraki İçerikÇağdaş Edebiyatta Mimarlık  Kitapları Yem’den Çıktı

Cevapla

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz