Corona Güncesi 2: Kral Çıplak

164
Kral çıplak

Telefonu duymamışım yine. “Acaba çalmadı mı acaba” merakıyla önce bir onu kontrol ettim. Çalmış! Hem de altı kez! İyi öyleyse, merak edilecek bir şey yok, güne başlayabilirim.  Dünden sarkmış işim biraz fazla, hızlanmalıyım.

Bugün pazartesi, yani atölye günü. Ağır karantina günlerinde ilk kez canlı görüşme programına dahil olacağım. Heyecanlıyım dosdoğru. Arkadaşları özledim nicedir.

Sporu geç, doğru duşa; saçım başım temiz ve güzel olmalıyım.

Duş bitti, giyindim. Şimdi en kestirmeden kahvaltı hazırlamalıyım. Seyirtircesine girdiğim mutfakta elimi çaydanlığa attım bile. O tamam. Tepsiye kahvaltılıkları dizmek de tamam. Yumurta kondu ocağa, domates tabağa, bir daha yıkanarak hem de. Maydanozsuz, kırmızı bibersiz olmaz; onlar da tamam.

Telefon ötüyor. Mesaj gelmiş; saat onda Rıdvan Turan Artı TV’de. Tarım politikalarıyla ilgili konuşacaktır, şu ara önemli; bilgisayarın kulağını büküp izleyeyim bu arada.

Bilgisayarı açtım ama Google efendi, chorome programı yanıt vermiyor! Güncelleme desen değil, mail de açılmıyor! Şifrenizi mi unuttunuz, diyor. En ölümcül soru! Mecburen unutuyorum. Yenisi, derken zaman elimden kaçıp gitmiş! Ne Turan, ne Artı yok. Zehirlenmiş gibiyim.

Koşuyorum mutfağa, bari atölye oturumuna yetişeyim. Paldır küldür, derken masaya kurulmuşum. Telefonu karşımdaki sürahiye yasladım, tamam. Şimdi de skype denen simgeye bastım mı aynen atölyedekilerin sesleriyle buluşacağım!

Yok, öyle olmayacakmış! Çünkü sistem telefonda da gitmiş, ara ki bulasın… Yok yok, derken Zeynep arıyor; size ulaşamıyorum. Ah, ben de size derken, bir daha mail adresi şu bu veriyorum. Hayır, çalışmıyor meret program! İyice gerilmiş halde debeleniyorum. Sonunda, bari grup benimle oyalanmasın, diye mesaj atıyorum. Zeynep’in teşekkürü ulaştığında soğumuş çayla kahvaltılıkları didikliyorum artık.

Sabah programın olmaması motivasyonumu alıp gitmiş! Evde iseniz ne yapılır bu durumda? Netflix yok ki film izleyeyim! Temizlik, derdi kadınlar, evet! E ben de kadınım ya…  Zaten dün ertelemiştim. Kollara kuvvet girişiyorum.

Fakat fazla sürmüyor, orada da bir arıza, ben geldim, diyor… Süpürge iki tık, duruyor! Neyi var diye bakınırken aklım, torbanın dolu olduğunu kesiyor. Açıyorum; hazret aynen düşündüğüm gibi; dolmuş! Şimdi bunun yediği var mıydı? Bakıyorum olabileceği yerlere; yok! O zaman, boşaltacağız seni. Ama eldiven, bir poşet ve de balkonu olmayan evde, uygun bir pencere lazım.

Bu zorlu operasyon bana pahalıya mal olacaktı, belliydi. Toz yutmamak, çöpe bulanmama hassasiyetim tam da başarılı olamadı, farkındayım ama ne yapayım, sonuca katlanacağız…

Kalan temizlik, sirkeli sularla devam edip bittiğinde ben de bitmiştim. Biraz nefesleneyim derken telefon çalması ile mide bulantısı aynı anda hücum etti. Lavaboya zor attım kendimi. Kahvaltılıkları kabul etmemiş midem! Çoktandır böyle değildi, ne oldu, hangi yiyecek dokundu diye düşünürken aynadaki görüntümle karşılaştım. Sağ gözüm kanlanmış! Hı! Yok canım, pirelenmek anlamsız. Hadi şimdi sıradaki işe…

Sıradaki iş, raporlu ilaçları eczaneden istemek, mümkünse aile hekimiyle görüşmek…

Yaş 65’i geçince corona günlerinde her şey ne kadar zorlaşacakmış meğer! Hekime ancak 155’i arayıp polis eşliğinde gidebilirmişim! Eczacı, adresimi cici dükkanına uzak buldu!

Şu hale bakın! Şu düzenin, şu devletin işine bakın hele! Bir yaşlıya doktor, ilaç gönderemiyor, polis gönderecek istersem eğer! Niye peki? E tabii, o kadar doktoru, sağlık personeli yok! Sağlığa eğitime değil saraylara, savaşa gitti yılardır bütçeler. Şimdi corona geldi, kralı çıplak yakaladı.

Haberler geçiyor; sağlık personeli açığı çok, olanların kendilerini koruma ekipmanı yok! Yakında doktorsuz kalabiliriz. Cezaevlerinde corona salgını başladı. İnfaz görevlileri evlerine gitmeyecek, bir yerlerde karantinaya alınacaklar! Bakanlık, sağlık ekipmanı isteyen sağlıkçılar hakkında soruşturma başlatmış!

Dün bir film izlemiştim. Adı The Platform. 300 küsur katlı beton tecrit mekânı. Açlıktan, tecritten ve pislikten ölen insanlar… Hiç görünmeyen yöneticiler. Ne çok benziyor bizdeki durumlara. Bizi bugünlere hazırlamak istemişler herhalde.

Ama umut yine de sürüyor. Kadınlar sosyal medya eyleminde; sağlıkçılara sağlık ekipmanı! Ben de yazıyorum birkaç tane; sağlıkçılar sağlıklı değilse, hiçbirimiz sağlıklı değiliz! Kurtuluş yok tek başına; galiba herkes için gerçek oldu.

Gün akşamüstü olmuş. Ben şimdi, sarı leblebi, haşlanmış patates ve limon bekletilmiş su ile midemi sterilize etmeye, dinlendirmeye çalışıyorum. Günün planları nereye sarkacak, bilmiyorum. Öyle ya, bilgisayar programları, adresler, Netflix bile çalışmıyor! Yarına ne olur, bakıp göreceğim. Kalın sağlıcakla…

Önceki İçerikYaratıcılık Buraya Kadar…
Sonraki İçerikBatı lehine bozulmuş dengeye bir isyanın kıvılcımı: Edebiyatta Doğu’ya Dönmek

Cevapla

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz