Bir başka açıdan, bir başka bakışla… Tanrı Kent

57
Jale Sancak / Tanrı Kent

Bir başka açıdan, bir başka bakışla… Tanrı Kent

Jale Sancak, yeni kitabı Tanrı Kent‘te Anadolu’nun kültürler kavşağı, medeniyetler beşiği, kimsenin kopmak istemediği ama her gün de kurtulma düşleri kurduğu kadim kent İstanbul üzerine 18 öykü sunuyor bize.

“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan…” diye tanımladığımız Anadolu’nun kültürler kavşağı, medeniyetler beşiği, herkesin gözbebeği, kimsenin kopmak istemediği ama her gün de kurtulma düşleri kurduğu bu kadim kent üzerine yazılacak ne kaldı diye sormayın, çünkü Jale Sancak, bambaşka betimlemelerle bambaşka ayrıntıları öne çıkararak, insanlarının da yer aldığı öyküler yazmış. Sancak, “yedi tepeli” bu Bizans eskisi kentin dört bir yanından 18 öykü sunuyor biz okurlarına.

Titizlikle ustalık…

Öykünün en büyük, en gizemli, en heyecan veren yanı betimlemelerinin yalın, bir o kadar anlaşılır ve daha da önemlisi çok şey anlatmasıdır, bana kalırsa. O betimlemeler ister insanı isterse mekânı anlatsın, biraz sarkarsa kekremsi bir tat bırakır okurda, eksik kalırsa da pişmemiş yemek… İnce eleyip sık dokumalıdır yazar tam da bu nedenle. Her bir sözcüğünü, hatta harfini bile kat kat anlamlandırmalıdır. Okurun ilgisine bağlı olarak tuttuğu nefesi salıverir iç huzuruyla. Evet, haklısınız, Jale Sancak, kitaplarıyla kazandığı ödüllerle kanıtladığı titizliğini (ustalığını mı demeliyim) bu kez Tanrı Kent ile sunuyor bize.

Şiirle başlıyor…

İstanbul bir ülke aslına bakarsanız… Hem nüfusu hem coğrafi hem tarihi hem de siyasi yanıyla hâlâ bir ülke. Sancak, bunun da bilinciyle,  “Deniz diyor ki, şiirinden sadece is kokusu, bir apartmanın cam kenarı kumruları, bir de lodos kalmıştır geriye” (s.41) diyor, imgeleminizde canlandırmanız için.

Sadece bu mu?

Okurun o keyfi yakalaması, o düşü kendince kurgulaması için… “Yağmurun altında bir kuş kafesi” (s.79) Sigarada bir tutam ot ve içinde azgın bir od” (s.59) “Güz bulutları renginde… bazen yokuş yukarı, bazen yokuş aşağı, öyle tedirgin, kararsız, canı sıkkın” (s.30) “yeşil buğulu bir türkü kucaklıyor ırmağı” (s. 88) ve daha birçoğu…

Her kapı bir öykü…

Önce düşler… Eski İstanbul’un eskimeyen sokaklarındaki yaşamdan her bina, her kapı pencere, her insan bir öykü. Düşleri ayrı, beklentileri ayrı… Ayrı mı? Pek değil, aynı aslında. Eskisi böyle de yeni, yepyeni sokakları nasıl bu “tanrı kent”in? Yazar bizi lüks semtlere de taşıyor. Her cümle başka bir dünya. Jale Sancak’ın öyküsünün farkı, tadı o, orada… Yol açıyor, fırsat veriyor. Okur kendi kuruyor kendi düşünü açılan o yolda.

Son/uç

Tam, Sancak, sizi dört bir yanı açık öykü/duygu denizinin ortasına atıyor, istediğiniz gibi kurgulayın, sürdürebilin diye düşünürken… Birden çarpıcı bir son/uç. Sadece başınızı çarpsanız önemli değil, tüm bedeninizle tosluyorsunuz. Düşler, kurgular allak bullak. “Carpe diem” yaşıyormuş Asu, sizi alıp götürüyor o an’a. Sözcüklerin dizili olduğu sayfanın beyazında Hrant Dink yatıyor upuzun.

Jale Sancak’ın öyküleri sizi/okuru kendi dünyasına itiyor. Güçlü dili, belirleyici imgelemiyle herkesin kendisini bulabildiği öyküler…


Tanrı Kent

  • Jale Sancak
  • İthaki Yayınları
  • Öykü
  • Mart 2020, 172 s.
Önceki İçerik5. Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri / Şair ve Yazarlarımıza Açık Çağrı
Sonraki İçerikTÜBİTAK 51. Lise Öğrencileri Araştırma Projeleri Final Yarışması

Cevapla

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz